GÜL
Gülün neden “çiçeklerin kraliçesi” olarak adlandırıldığını Fransa’nın Lyon kentinde bulunan Parc de la Tête d’Or gül bahçelerini gezdikten sonra anladım. 5 hektar alana yayılan ve 450’den fazla gül türüne ev sahipliği yapan gül bahçelerinde dolaştıkça bu çiçeğe olan hayranlığım arttı. Fotoğraf da oradan.
Anavatanı Çin olan gülün günümüzde 3000’den fazla türü varmış ve en fazla kültürü üretilen çiçekmiş. Özellikle 18. yüzyılda Avrupa’da gül yetiştiriciliği popüler olmaya başlamış. Lyon ise 1850-1940 yılları arasında gül yetiştiriciliğinin merkezlerinden biri haline gelmiş. Özellikle 1860’tan 1914’e kadar Lyon’un gül yetiştiricileri, geliştirdikleri yenilikçi tekniklerin yanı sıra araştırmalarının kalitesiyle de öne çıkmış. Tabii bunda yörenin iklimi de pozitif rol oynamış.
Ülkemize kültür gül yetiştiriciliğinin ilk İran’dan geldiği tahmin ediliyor ancak Anadolu’da farklı yörelerde birçok yabani gül çeşidi de var. Günümüzde özellikle Isparta gül yetiştiricileri, gülden elde ettikleri ürünleri birçok ülkeye ihraç ediyorlar. Dünyada sadece Halfeti’de yetişen siyah gülü de anmadan geçmek olmaz.
Türk gülü deyince akla gelen Isparta’da gül yetiştiriciliğinin tarihi 1,5 asır kadar geriye gidiyor. Şehirde gül yetiştiriciliğini başlatan ve bunu ekonomik değer haline getiren kişi Müftüzade İsmail Efendi’ymiş. Bir gül sever olarak rahmetle anıyorum kendisini.
İsmail Efendi gül yetiştirmek için yaptığı ilk denemelerde hep başarısız olmuş. Para kazanmamış hatta büyük borca girmiş. Hatta gül yetiştirme inadından vazgeçmediği için deli muamelesi bile görmüş. Bence başarı için biraz delilik de gerekir. Çünkü cesaret verir.
İsmail Efendi sürekli araştırmış, keşif gezileri yapmış, bu işi öğrendiği ilk yer olan Bulgaristan’a gitmiş. Ve nihayet 4 yıl uğraş verdikten sonra artık maddi anlamda sıfırı tüketmişken emeğinin karşılığını almış. Çuval çuval gül hasadı yapıp gül yağı ve gül suyu üretimine başlamış, hatırı sayılır paralar kazanmış. Önce borçlarını ödemiş, sonra bu işe yeniden yatırım yapmış.
Onun başarısını gören Ispartalılar da birer birer tarlalarına gül ekmeye başlamış. İsmail Efendi ise bildiği her şeyi başkalarıyla seve seve paylaşmış. Bilgiyi saklayan ve paylaşmayı sevmeyen insanları ben de sevmiyorum; İsmail Efendi’nin hikayesini bu yüzden ayrıca önemsedim.
Gül yağı üretiminin sanayileşmesi ise ülkemize Cumhuriyet ile birlikte gelmiş. 1935 yılında Atatürk’ün isteği ile kurulan fabrikada modern tekniklerle endüstriyel gülyağı üretimi başlamış ve Isparta için gül önemli bir ticari ürün haline gelmiş.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) simgesi olan gül, beyazdan siyaha yüzlerce renk tonunda yetiştirilebiliyor. Kokulu olanları ise insanı başka bir aleme taşıyacak güçte. Isparta gülü özellikle eşsiz kokusu sayesinde dünya parfüm endüstrisinin en kıymetli hammaddelerinden kabul ediliyor.