LAVANTA
Zarif görünümü, ilgi çekici rengi ve karşı konulamaz kokusu ile lavanta binlerce yıldır insanlığın gözde çiçekleri arasında… Üstelik sadece görsel ve aromatik olarak değil tedavi edici özellikleriyle de popüler bir çiçek.
Antiseptik özelliği ile Romalılar tarafından yaraların tedavisinde kullanılan lavanta, eski Mısır’da ise parfüm olarak tercih edilmiş. Hatta Tutankamon’un mezarı açıldığında lavanta izlerine rastlanmış; daha da ilginci kokusu duyulabiliyormuş! Müslümanlıkta Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.) gül ile özdeşleştirilmesi gibi Hristiyanlıkta da lavanta Hz.İsa’nın kokusu olarak kabul ediliyor.
Anavatanı Akdeniz, Orta Doğu ve Hindistan olarak kabul edilen lavanta, 15. yüzyılda Kraliçe Elizabeth tarafından hem parfüm hem de migreni tedavi edici etkisinden dolayı çay olarak kullanılmış. Yüzyıllardır çamaşırların hoş kokması için yıkama suyuna karıştırılmış ve kuruduktan sonra keseler ile aralarına konarak kullanılmış. Ayrıca sivrisinekleri kovma özelliğinden de yararlanılmış.
Lavantanın baş döndürücü kokusu beni de bambaşka alemlere sürükler. Çiçek dilinde saflığı, temizliği ve adanmışlığı temsil eder. Benim içinse, nedendir bilmem, asi bir genç kızı simgeler. Belki çalı görünümlü yaprakların arasından ısrarla fırlayan mor renkli sivri çiçekleri yüzünden. O yüzden lavantanın kokusunu içime çektiğimde, kendimi mor tarlalarda koşarken hayal ederim. İlk Hırvatistan’da sonra da Fransa’da gördüğüm ve hayran kaldığım lavanta tarlalarını son birkaç yıldır ülkemde de görmek beni çok mutlu ediyor.
2019 yazında, güzel memleketim Acıpayam’daki lavanta tarlasına gitmiş, yukarıdaki fotoğrafı da orada çekmiştim. Diğer fotoğraflar ise evimin terasındaki lavantalar ile çekildi.
Lavantaları sonbaharda toplayıp kuruturum. Kuruyan lavantaları hem evin çeşitli köşelerinde vazolara yerleştiririm hem de minik keselere koyup çamaşırların arasına koyarım. Yıl boyu mis kokusu hep benimle olur. Bazen de sevdiklerim bu güzellikten nasiplensin diye hediye paketlerine iliştiririm.