ERGUVAN
Her ne kadar Bursa’da her yıl Erguvan Şenlikleri düzenlense de benim için erguvan İstanbul’un simgesi olan ağaçtır. Her sene nisan ayı sonu mayıs başına kadar Boğaz erguvan rengine bürünerek, görsel bir şölen sunar.
Bu dönemde arabaya atlayıp güzel bir müzik eşliğinde Boğaz’da tur atmak en büyük zevklerimden biri. Beylerbeyi’nden Anadolu Hisarı’na kadar sahilden gider oradan da genelde Hıdiv Kasrı’nda bir çay molası veririm. Boğaz’ın sularına vuran güneş ışıkları solumda, yamaçlardaki erguvanlar sağımda tarifi zor bir hazla ilerlerken, bu eşsiz güzellikteki şehirde yaşamakla ne kadar şanslı olduğumu düşünürüm.
Bursa’nın yeri ise kalbimde başkadır… Tepelerinde yer alan veli kişilerin türbelerini ziyaret etmek, imparatorluğun ilk yıllarına dahi tanıklık etmiş camilerinde namazımı kılmak ve Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin türbelerinde ecdada dua etmek içimi huzurla doldurur.
İşte halk tarafından çok sevilen ve aynı zamanda Yıldırım Bayezid’in de damadı olan Emir Sultan Hazretleri erguvan zamanında bir hafta süreyle sevenleriyle buluşur, sohbetler düzenlermiş. O esnada da şehrin hem kültürel hem de ticari hayatı canlanırmış çünkü Evliya Çelebi’nin deyimiyle “deniz gibi” insan Bursa’ya gidermiş. Onun ölümünden sonra da bu güzel gelenek sürdürülmüş; ta ki 1855’teki şiddetli Bursa depremine kadar. Bir asırdan fazla verilen bir aranın ardından ise 2000’li yılların başından itibaren tekrar canlandırılmış.
Barış ve hoşgörünün sembolü olan erguvan Farsça’dan dilimize yerleşmiş ve aslında bir rengi tanımlıyor. Doğal yollarla üretilen en zor renk olduğu için, Bizans hükümdarlarının kıyafetlerinde kullanılanılırmış ve başkaları giyemezmiş.
Hafif ekşi bir tadı olan erguvan çiçekleri Osmanlı mutfağında salataları süslemek için kullanılırmış. Ben de erguvan zamanı dökülen erguvan çiçeklerini toplayıp, sofralarımın süslemesinde kullanıyorum. Siz de bahar sofralarınızı ya da çay-kahve keyiflerinizi erguvanlarla renklendirebilirsiniz. Ama koparmak yerine, benim gibi dökülenleri toplamanızı öneririm.